SONE 91 - 105

Eserin Adı: Soneler
Yazar: William Shakespeare
Çeviren: Talât Sait Halman

SONE XCI (91)

Kimi soyla övünür, kimi hünerleriyle,
Kimininki zenginlik, kimininki sert pazı,
Kiminde giyim kuşam, korkunç rüküşse bile,
Kiminde safkan atlar, kiminde şahin, tazı;
Her merakın kendine göre bir büyüsü var,
Hoşlananlar çıkarmaz onu gönüllerinden;
Ama beni doyurmaz bölük pörçük meraklar,
Benim bir sevgim var ki üstündür her birinden.
Soylu doğmak nedir ki, seni sevmek elverir,
Parlak urbalardan hoş, servetten daha zengin,
Bana şahinden, attan daha fazla zevk verir;
Bende bütün övünçler, benim oldukça sevgin.
Derdim şu ki hepsini bir gün alır kaçarsın,
Yoksun kalan gönlüme sonsuz dertler saçarsın.

SONE XCIV (94)

Hiç can acıtmayanlar incitme gücü varken,
Her şeyi yapabilir görünüp yapmayanlar,
Kaya gibi duranlar başkasını sarsarken,
Tamaha sırt çevirip haram şey kapmayanlar–
Tanrı lütfunun helal mirasçısıdır hepsi,
Doğa nimetlerini yok olmaktan esirger,
Hepsi kendi yüzünün sahibi, efendisi;
Bu yetkin erdemlere herkes bekçilik eder.
Mevsime güzellikler getiren yaz çiçeği
Yaşar kendi belirli ömrünü, ölür sonra;
Ama kötü bir illet bozar bozmaz çiçeği
Şanı maskara olur en değersiz otlara.
En tatlı şeyler ekşir kötü işler yaparak:
Ottan çok daha iğrenç kokar çürüyen zambak.

SONE XCVII (97)

Senden uzak kalışım uzun bir kışa benzer:
Çarçabuk geçen yılın lezzetinden ayrılık,
Duyduğum ürpertiler, gördüğüm kara günler,
Dört bir yanımda köhne çırılçıplak Aralık!
Gel gör ki bu seferki ayrılık yazın oldu:
Gebedir güz, bekliyor bir bereketli artış,
Bahar çapkınlığının canlı yüküyle doldu
Issız rahimler gibi kocalardan dul kalmış;
Ama benim gözümde bu hoş gürbüz yavrucak
Daha doğmadan öksüz, babadan yoksun eser;
Yaz ve yazın lezzeti sana bağlıdır ancak,
Sen uzakta kalınca kuşlar sesini keser.
Kuşlar şakısa bile ruhlara kasvet dolar,
Kış yaklaşıyor diye bütün yapraklar solar.

SONE C (100)

Nerdesin, Esin Perim, çoktan unuttun, niye
Söz etmiyorsun sana var gücünü verenden?
Döktün coşkunluğunu değersiz bir türküye,
Söndün ki ışık alsın adi konular senden.
Dön gel, unutkan Peri, boşa geçen zamana
İnce sözlerle yeni bir dirlik düzenlik ver.
Hangi kulak hayransa türkünü söyle ona.
Kim verirse yazına akıl gücü ve hüner.
Sevgilimin yüzüne kalk bak, uyuşuk Peri,
Zaman o tatlı yüze kırışıklar çizmişse
Yerin dibine batır çürüyüp gitmeleri,
Yıkıcı Vakte karşı nefret öğret herkese.
Sevgime ün ver, aşsın ezip geçen Zamanı,
Tut, ecel kullanmasın kör bıçakla tırpanı.

SONE CIII (103)

Yazık, ne yoksunluklar getirdi Esin Perim,
Gücü nice görkemler yaratmaya yeterken;
Eklenmese de olur benim bu övgülerim
Yalın anlatımımda daha çok değer varken.
Artık yazamıyorsam suçu bana yükleme!
Karşında beliren yüz, baktığında aynana,
Gölge düşürüyor da hamhalat sözlerime,
Şiirimi körletip utanç veriyor bana.
Düzeltmeye kalkışıp bozmak günah değil mi?
Kaş yapayım derken göz çıkarmak buna denir.
Seni övmeye sebil ettim dizelerimi,
Senin erdemlerini, hünerlerini bir bir;
Oysa neler gösterir kendi baktığın ayna
Benim şiirlerimden çok fazlasını sana.

SONE XCII (92)

Kendini çalmak için yap elinden geleni,
Yine de sen benimsin sonuna kadar ömrün;
Hayatım sürer ancak gönlüm sevdikçe seni,
Yaşamak sona erer bu sevgi bittiği gün.
Artık korkutmaz beni en korkunç acı bile,
Çünkü daha ilk acı benim ölümüm olur;
Senin keyfine kalsam ne dert biter ne çile,
Oysa şimdi varlığım işkenceden kurtulur:
Artık kaygı duyamam cayarsın diye belki,
Çünkü sen cayar caymaz bitmiş demektir ömrüm;
Bahtın bana verdiği fırsat öyle güzel ki
Nasıl mutlu sevdimse öyle mutlu ölürüm.
Karanlıktan korkmamak gibi mutluluk var mı?
Sen sırt çevirsen bile bunu ruhum duyar mı?

SONE XCV (95)

Ne tatlar, ne sevgiler verirsin sen utanca
O bir kemirgen gibi yerken mis kokan gülü
Sende koncalar açan güzelliğe konunca?
Ah, günahların nice hoş şeylerle örtülü?
Çapkınca geçirdiğin günleri anlatan dil
Şırfıntılık kondursa sana acı sözlerle
Yergileri yine de övgüden farklı değil:
Utancı kutsal yapar adını anmak bile.
O düşkünlükler seni seçip barınmışlar da
Ah, varlığın hepsine eşsiz bir saray olmuş;
Güzelliğin peçesi leke komamış orda,
Göze görünen her şey güzelliklerle dolmuş.
Varım yoğum, bu cömert armağana iyi bak;
Kötü kullanılırsa körlenir en sert bıçak.

SONE XCVIII (98)

Sensizdim, bütün bahar yaşadım senden ırak;
Nisan bu, allı pullu, giyinmiş süslenmiş de,
Her şeye gençlik ruhu aşılamış, şen şakrak,
Gülüp oynuyor durgun Saturnus bile işte.
Ama cânım kuşların söylediği şarkılar,
Elvan elvan çiçekler, burcu burcu, alaca,
Bana bir yaz masalı anlattıramadılar,
O soylu çiçekleri ben kesemem haraca.
Zambakta beyazlığa şaşmıyorum bir türlü,
Güldeki kızıllığı övmek gelmez içimden;
Doğrusu hepsi güzel, bir içim su, büyülü,
Hepsi senin resmindir, hepsinin örneği sen.
Ama sen olmayınca kış sürdü biteviye:
Bunlarla oyalandım senden gölgeler diye.

SONE CI (101)

Güzelliğe bürünmüş gerçeği unuttun ya,
Nasıl giderirsin bu ihmali, haylaz Peri?
Hem gerçek, hem güzellik bağlı benim aşkıma:
Bak, sende de bundandır soyluluğun değeri.
Şöyle diyemez misin sanki, Peri, cevap ver:
“Gerçek boya istemez; kendi rengi solmaz ki;
Güzellik, kalemsiz de, gerçek resmini çizer:
En iyiyle güzeli karıştırmak olmaz ki!”
Ona övgü gerekmez diye susmak olur mu?
Bahane bulma: kullan gönlündeki gücünü,
Yaldızlı bir gömütten öte sen yaşat onu
Ve söylet hep gelecek çağlarda övgüsünü.
Görev başına, Peri: Ben öğreteyim sana;
Onu şimdiki gibi göster sonsuz zamana.

SONE CIV (104)

Senin gibi güzel dost sanki yaşlanır mıymış?
İlk kez göz göze geldik, eşsiz güzeldin hani,
İşte bugün de öyle güzelsin. Üç karakış,
Ormanlardan silkti de tam üç yazın kibrini,
Enfes üç bahar, soluk bir güz gibi kıvrandı;
Nice mevsimler göçtü, gördüm, zaman boyunca:
Burcu burcu üç Nisan, üç Haziranda yandı;
Ama sen, ilk gördüğüm gibi, körpe bir yonca…
Ah, güzellik sürmez ki; sanki bir saat kolu:
Hırsızlama yürürken gidişini görmek zor.
Belki sendeki renk de, çoktan tuttu da yolu,
Benim gözüm yerinde sanarak aldanıyor.
Doğum bekleyen çağ, bak: korkum değil nafile;
Güzelliğin yazı, sen doğmadan ölmüş bile.

SONE XCIII (93)

Yaşayıp gideceğim sadık sanarak seni,
Boynuzlu koca gibi. Sevginin yüzü hâlâ
Bana gerçek görünür, olsa bile yepyeni;
Kalbin uzaktaysa da benimsin bakışınla.
Hiçbir nefret yaşatmaz senin gözündeki nur,
Anlayamam, sendeki değişme nasıl, nerden.
Sahte gönlün tarihi çok gözlerden okunur:
Öfkeden, çatık kaştan, acayip çizgilerden.
Bak, tanrı yaratırken, şöyle buyurmuş sana:
Sevgi, senin yüzünde sonsuza dek yaşasın;
Duyduğun, düşündüğün, yaptıkların bir yana,
Sadece tatlılıktan söz etsin bakışların.
Güzelliğin gelişir Havva elması gibi,
Görünüşün değilse erdemlerin sahibi.

SONE XCVI (96)

Toy diye yeren de var seni, sürtük diye de;
Gençsin, uçarısın da, güzelsin diyen de var;
Kusura da tapılır sende, güzelliğe de:
Gül yüzün göründü mü hiçe iner kusurlar.
Nasıl ki tahta çıkmış ecenin parmağında
Herkesi hayran eder en değersiz mücevher,
Ne aksaklıklar varsa senin öz varlığında
Hepsi dosdoğru olur, gerçek yerine geçer.
Hain kurt kaç kuzuyu gafil avlayıp yutar
Kurnazlık edip koyun postuna bürününce!
Kaç hayranın kanıp da senin yolunu tutar
Görkemin var gücüyle onlara görününce!
Sakın buna kalkışma; öyle ki sana sevgim,
Benim olduğun için iyiliğin de benim.

SONE XCIX (99)

Erken açan menekşeyi payladım şöyle diyerek:
“Tatlı hırsız, nerden çaldın o güzel kokuyu öyle,
Aşkımın soluğundan mı? Çekip almış olsan gerek
Yumuşak yanağındaki o allığı, görkemiyle,
Sevgilimin damarından, arsızca, çekinmeyerek.”
Beyaz zambak benden zılgıt yedi eli senden diye,
Fesleğen de, koncasını senden çalmış ya, ondan.
Güller, dikenler üstünde kapılmıştı ürpertiye:
Biri, alı al utançtan, öteki apak, kahrından;
Üçüncüsü ne al, ne ak: her birinden nemalanmış,
Aşırdıklarına bir de senden soluk eklemişti;
Büyümüş böbürlenmiş de, bu soygundan cezalanmış,
Bir solucan öç alarak onu öldürüp yemişti.
Bildiğim bunca çiçek var, her birinde gördüm şunu:
Ya rengini senden çalmış, ya da cânım kokusunu.

SONE CII (102)

Güçlendi benim sevgim cılız görünse bile,
Daha az sevmiyorum, bu ters bir görünüştür.
Her yere yayılırsa sahibinin diliyle
Paha biçilmez diye, aşk pazara düşmüştür.
Sevgimiz cıvıl cıvıl, taptaze baharında:
Güzelim türkülerle karşılıyorum onu
Nasıl ki Filomela şakır yaz başlarında
Ama sesi kesilir geldikçe mevsim sonu.
Hoş, bu yaz, güzellikten yana geri kalmaz ki
Bülbülün ağıtlarla susturduğu geceden;
Gel gör ki tüm dalları büker hoyrat musiki,
Orta malı meyvedir tadını tez yitiren.
Onun gibi dilimi tutarım işte böyle,
Çünkü sıkmak istemem seni türkülerimle.

SONE CV (105)

Putperestlik demesin benim aşkıma kimse,
Sevgilimi put gibi göstermesinler asla;
Türkülerimin hepsi tek kişiyi övmüşse
O tek kişi aşkımdır, severim onu hâlâ.
Bugün de sevecendir, o yarın da sevecen,
Ondadır şaşmaz vefa ve her pürüzsüz değer;
Sadakat eksik olmaz benim şiirlerimden:
Başka söze yan çizip sırf vefayı söylerler.
“İyi, güzel ve sadık”, şiirlerimin özü,
“İyi, güzel ve sadık” demesem de kastım bir;
Yarattığım hep aynı, değiştirsem de sözü,
Bu üç konu birleşip ufka sonsuzluk verir.
İyi, güzel ve sadık, çokluk yaşarlar tek tek,
Var olmamıştı üçü birlikte şimdiye dek.