SONE 136 - 150

Eserin Adı: Soneler
Yazar: William Shakespeare
Çeviren: Talât Sait Halman

SONE CXXXVI (136)

Sana yaklaştım diye ruhun beni paylarsa
Kör ruhunla ant ver ki bendim istediğin Will;
Ruhun bilir ya, onda şehvetin yeri varsa,
Aşk uğruna, sevgimi doldur, tatlım, zor değil.
Will erecek sendeki sevgi hazinesine,
Ne arzular katacak: ben’im onlardan biri…
Yüce işlerde, büyük sayılarda, bir tane
Hiç kadar önemsizdir, ne olur ki değeri?
Varsın, adım geçmesin şu yığınlar içinde:
Döküm yaparken, beni yine de sayarsın sen;
Beni hiçe say, ama unutma, bu hiçin de
Tatlı bir değeri var sen onu benimsersen.
Adım, aşkın olsun da sev onu biteviye,
O zaman sen seversin beni adım Will diye.

SONE CXXXIX (139)

Ah, sen kalbimi ezdin geçtin gaddarlığınla;
Şimdi üstüme atma tüm kötülüklerini
Beni gözünle değil, şu dilinle yarala,
Hileyle değil, gerçek gücünle öldür beni.
Gözüme baka baka, “Sevdiğim başkası,” de;
Canım, başka bir yana çevirme o bakışı;
Türlü aldatmalarla yaralamak da niye,
Zaten savunma gücü nedir ki sana karşı?
Seni bağışlasam mı? Ah, sevgilim bilir ki
Güzelim bakışları olmuştur bana düşman.
Düşmanları hep benden öteye çevirir ki
Başkaları devrilsin o amansız oklardan.
Vazgeç, işte ben artık yarı ölüyüm ama,
Bak da büsbütün öldür beni, son ver acıma.

SONE CXLII (142)

Benim günahım aşktır, senin erdemin nefret:
Sevgi günahtır diye günahımdan nefret bu.
Gel, kendi durumunu benimkine kıyas et,
Görürsün siteminin ne haksız olduğunu.
Haklıysa da, o sözler kızıl süsünü bozan
Ve benimkiler kadar bol sahte aşk senedi
Düzüp başkalarının yataklarını talan
Eden dudaklarından işitilmemeliydi.
Seni sevmem yasaldır; bak, seviyorsun sen de:
Gözüm sırf sana düşkün, senin gözün onlara;
Merhamet, yüreğinde kök salıp boy versin de
Acımanla hak kazan sana acınanlara.
Aramaya kalkarsan kendi gizlediğini
Senin kendi örneğin yoksun bırakır seni.

SONE CXLV (145)

Aşkın kendi eliyle yarattığı dudaklar
Bana söyledi “Nefret ediyorum” sözünü,
Bende ki sırf o kadın yüzünden yıkıntı var;
Ama şu varlığımın gördü de çöktüğünü
Ansızın yumuşadı yüreği merhametle:
Yaman bir zılgıt verdi kıyamet koparırken
Bile inceliğini yitirmeyen o dile;
Ona öğretti selam vermesini yeniden.
Tam “Nefret ediyorum” derken birden vazgeçti
Gece ardından nasıl canım bir gün gelirse;
Cennetten cehenneme gece de uçup geçti
Nasıl bir iblis kapı dışarı edilirse.
“Nefret ediyorum”dan nefreti söküp attı:
“Senden değil” diyerek şu canıma can kattı.

SONE CXLVIII (148)

Ah şu sevgi ne biçim gözler koymuş kafama!
Hiç yok onlarla gerçek arasında ilişki;
Olsa bile fırsat yok doğru yorumlamama
Gözlerin gördüğünü. Aklım öyle gitmiş ki
Sevgilisi güzelse yalancı gözlerimin
Ve dünya değil derse, sanki ne anlam taşır?
Güzel değilse, demek, gözlerinde sevginin
Yoktur tüm insanlara görünen gerçek – Hayır!
Ne yapsın? Nasıl ersin aşkın gözü gerçeğe?
İçi dışı yaş dolu, seyretmekten perişan.
Öyleyse şaşmamalı ben yanlış gördüm diye:
Güneş bile göremez gökler saydam olmadan.
Kurnaz sevgi, yaşlarla kör tutuyorsun beni,
Sağlam gözler görmesin diye iğrençliğini.

SONE CXXXVII (137)

Aşk denen kör budala, ne yaptın gözlerime?
Bakıp da görmüyorlar gördükleri her şeyi;
Bilirler güzellik ne, kısmet olmuştur kime;
Yine de en kötüyü sanıyorlar en iyi.
Hayran bakışlarıyla gözler baştan çıkınca
Her erkeğin yüzdüğü koya demir atmış, bak;
Şu göz yanılgısına gerekir mi ki kanca
Takıp kalbimin akıl gücünü bağlı tutmak?
Neden yüreğim onu kendi yeri bellesin:
Bilir ki paylaşıyor dünya âlem o yeri?
Neden gören gözlerim durum bambaşka desin,
Böyle kem yüzde bulsun en güzel gerçekleri?
Doğrulukta kalbimle gözlerim yanılarak
Bu yalan vebasına tutuldular kıskıvrak.

SONE CXL (140)

Gaddar olduğun gibi akıllı ol; hor görme,
Zorlayıp da taşırma dili bağlı sabrımı:
Yoksa, belki düşürür üzüntü dilime,
Sen acımadığından, hep sancılandığımı.
Derdim ki –sana akıl vermek gelse elimden–
Beni sevmesen bile, seviyorum de bari,
Nasıl ki hırçın hasta, ecelle boğuşurken
Hekimden duymak ister yalnız sağlık haberi.
Hiç umudum kalmazsa başlarım çıldırmaya
Ve delirirsem acı sözlerim seni haklar.
Öyle kahpeleşti ki şer kumkuması dünya,
Çılgın müfterilere kanar çılgın kulaklar.
Ne ben kara çalayım, ne de söz gelsin sana:
Kalbin yalpa yapsa da gözünü dik karşına.

SONE CXLIII (143)

Titiz bir ev kadını, koşu tutturur hani
Tutsam diye sıvışan tüylü bir yaratığı,
Kucağından indirip bırakır bebeğini:
Kaçıp gideni eve sokmaktır can attığı.
Geride kalan yavru, ağlayarak seyirtir,
Yetişmeye çırpınır. Ananın derdi günü,
Peşinden koştuğunu gözden yitirmemektir:
Dinlemez yavrucağın yaman üzüntüsünü.
Senden kaçıp gidenin düşmüşsün ya peşine,
Ben yavrunum, uzaktan kovalıyorum seni.
Umduğunu tutunca dönüp bana gel yine,
Bir anne gibi ol da öp beni, okşa beni.
Dualarım hep şudur Will’e, muradına er
Dönüp bana gelerek çığlıklarıma son ver.

SONE CXLVI (146)

Zavallı ruh, günahkâr toprağımın can evi,
Olmuşsun başkaldıran güçler elinde köle;
Niçin yanar içinde dert ve yokluk alevi,
Oysa dış duvarların süslü boyalı böyle?
Günlerin sayılı da bu çürüyen konakta
Niye harcarsın ona sen varını yoğunu?
Mirasına açgözlü böcekler konacak da
Ne süs kalacak ne şan. Budur bedenin sonu.
Sen artık uşağının yitirdiğiyle geçin,
Seni yüceltsin diye o erisin, yok olsun;
Kof saatlerini sat sonsuzluk almak için,
Dışın yoksul düşsün de için servetle dolsun.
Sen de ölümle beslen nasıl ölüm can yerse,
Ölmek bitmiş demektir ölüm ölür giderse.

SONE CXLIX (149)

Seni sevmediğimi nasıl söylersin, zalim?
Benliğimden vazgeçtim katılmak için sana.
Kendimi unuturken seni düşünmez miyim?
Sen zorbasın, varlığım sana feda, baksana!
Ben dost belledim mi ki senden nefret edeni?
Hiç bağrıma bastım mı senin hor gördüğünü?
Asla! Her surat asıp horladığında beni,
Hemen kendimden, yasla, almadım mı öcünü?
Bende saygı duyduğum bir erdem var mı, söyle,
Sana hizmetten nefret edecek kadar mağrur?
Sendeki kusurlara taparım var gücümle;
Gözünün her bakışı, benim için buyruktur.
Var nefret et, aşkım, ben seni apaçık gördüm:
Sen ancak görenleri seversin, bense körüm.

SONE CXXXVIII (138)

Sevgilim, “özüm sözüm bir” diye ant içince
Ben inanırım, oysa söylediği hep yalan;
Varsın bellesin beni dünyada hiçbir ince
Hile öğrenememiş olan acemi oğlan.
Kendimi aldatırım genç sandı diye beni,
Ama parlak günlerim geçti, çok iyi bilir;
Ben yalnız önemserim yalan atan dilini,
Bu yüzden kesin gerçek iki yandan ezilir.
Sadık olmadığını söylemiyor, ne diye?
Ben de açıklayamam yaşlandığımı, neden?
Ah, güvenir gözükmek ne yaraşır sevgiye;
Yaşlanan aşk hoşlanmaz yıllarla yüzlenmekten.
Yalan söyler dururuz, ben ona, o da bana:
Tatlı dille sararız aybımızı yalana.

SONE CXLI (141)

Tanrı bilir, gözümle sevmiyorum ben seni:
Çünkü sana baktıkça gözüm bin kusur bulur.
Ama yüreğim sever gözün sevmediğini,
Görünüşe aldanmaz, sevgiye teslim olur.
Kulağımı okşamaz dilindeki türküler,
Sırnaşmaların ince duygular vermez tene;
Alıp götürmez beni lezzetler ve tütsüler
Seninle baş başa bir coşkular şölenine.
Beş aklımla beş duyum hiç caydıramayacak
Sana köle olmaktan bendeki şaşkın kalbi:
Vazgeçti insanlıktan var olmak için ancak
Senin mağrur kalbinin sefil bir kulu gibi.
Çektiğim illetlerdir varlığımın kazancı;
Bana günah işletip verdiği ödül: sancı.

SONE CXLIV (144)

Biri huzur, biri dert, iki sevgim var benim,
İki görüntü gibi hep gönlümü çelerler:
Sarışın bir erkektir benim iyi meleğim,
Kötü ruh bir kadındır, kapkaranlık bir esmer.
Dişi cin, cehennemde beni yok etmek ister,
Meleğimi gönlümden ayartmağa çalışır,
Onun saf varlığını pis kibriyle büyüler,
Kutsal ruhu şeytana çevirmeye kalkışır.
Benim iyi meleğim iblisçe kudurunca
Dosdoğru bilemem de kuşkulara düşerim:
İkisi benden ayrı sıkı dostluk kurunca
Melek, dişi şeytanın cehenneminde derim;
Dertliyim bilemeden kuşkuyla yaşamaktan,
Sonunda meleğimi yakacak dişi şeytan.

SONE CXLVII (147)

Sevgim bir humma sanki: özlem duydukça duyar
İlletini sürdüren ne bulursa hep ona;
Sırf sağlığa aykırı yiyeceklerle doyar:
Girmiştir oynak, hasta iştahın buyruğuna.
Benim karasevdamın hekimi olan aklım,
Sözünü dinlemedim diye çıktı çileden,
Beni bırakıp gitti – ıssız, umutsuz kaldım:
Arzu ölümdür – şifa istemiyorsa beden.
İyileşemem artık; yoktur aklıma derman,
Zıvanadan çıkmışım: göremem rahat yüzü;
Düşüncem de, lafım da çılgınca, karman çorman,
Rasgele söylerim her deli saçması sözü.
Andım budur: Güzelsin, bence varlığın ışık,
Cehennem gibi kara, gece gibi karanlık.

SONE CL (150)

Hangi kudretten aldın bu yaman gücü, söyle,
Gönlümü nasıl köle ettin bunca kusura?
Ne yaptın ki yadsırım neyi görsem gözümle,
“Ant olsun,” derim “güneş bürümez günü nura.”
Ne hünerdir kötüyü iyiye çevirmeyi
Başarmak. Yaptığından artakalan süprüntün
Bile kanıtlıyor bu ustaca yeteneği:
En kötü işin, nice iyi işlerden üstün.
Sana sevgime sevgi katmayı öğreten kim
Görüp işittiklerim nefret gerektirirken?
Başka herkes tiksindi, ama ben seni sevdim;
Sen onlar gibi olma, sakın iğrenme benden.
Bende aşk yarattıysa senin değersizliğin,
Benim daha çok hakkım olmuş demektir sevgin.