SONE 76 - 90

Eserin Adı: Soneler
Yazar: William Shakespeare
Çeviren: Talât Sait Halman

SONE LXXVI (76)

Şiirim niçin yeni ses ve süslerden yoksun,
Ne çeşnisi yeterli, ne de kıvraklığı var?
İsterim ki çağına sırt çevirmeyip bulsun
Taptaze söyleyişler, yepyeni anlatışlar.
Yazdıklarım benziyor birbirine tıpatıp,
Bütün şiirlerimde niçin urbalar aynı?
Basmakalıp sözlerim beni ortaya atıp
Ele verir adımı, sanatımın aslını.
Şunu bil ki sevgilim ben hep seni söylerim:
Bir sensin, bir de sevgin kullandığım tek konu:
Eskileri yeniler en üstün şiirlerim,
Önceden ne yazmışsam yine yazarım onu:
Nasıl ki güneş her gün hem eskidir, hem yeni,
Sevgim de yeni baştan söyler her söyleneni.

SONE LXXIX (79)

Eskiden senden yardım dileyen bir bendim de,
Güzel varlığın yalnız benim şiirimdeydi;
Artık yıkım başladı ince dizelerimde,
Hasta Perim yer verdi başkalarına şimdi.
Tatlı sevgilim, doğru: güzelliğini yazan
Kalem hak etmeli bu emekteki değeri;
Ne var ki sana böyle övgüler sunan ozan,
Hep senden çaldığını yine veriyor geri.
Sende erdem bulursa o deyimi çalmıştır
Senin öz varlığından; sana güzellik verse
O güzelliği senin yanağından almıştır;
Sırf sende yaşayanı övebilir överse.
Sakın teşekkür etme sana söylediğine,
Çünkü onun borcunu ödeyen sensin yine.

SONE LXXXII (82)

Doğru, evli değilsin benim Esin Perimle:
Ne çıkar yakınmadan okusan her eseri
Kutsamak için o en güzel konuyu dile
Getiren yazarların adadığı sözleri?
Sen hem görünüşünle, hem bilginle güzelsin,
Benim övgülerimi aşan değerlerin var–
Artık şart oldu: Zaman, günden güne düzelsin,
Sen ondan daha taze izleri ara tekrar.
Öyle yap sen istersen, onlar abartsın böyle,
Zorlama, yapmacıklı laflar uyduradursun;
Senin gerçek erdemin, dosdoğru sözleriyle
Övülür doğruluktan hiç şaşmayan dostunun.
Kimin yanağına kan gerekiyorsa ona
Sürülsün adi boya; senin için boşuna.

SONE LXXXV (85)

İlham Perimin dili bağlı, bilir haddini;
Gel gör ki başkaları övgüne övgü katmış,
Altın kalemler mutlu günlere saklar seni,
Periler, şiirleri senin için yaratmış.
Başkasında parlak söz, bende güzel duygu var:
Cahil bir çömez gibi yalnız “Âmin” derim ben
Döküldükçe biçimli, ışıl ışıl dualar
Kudretli dehaların perdahlı kaleminden.
Onlar seni övdükçe “Doğru, öyledir,” derim
Ve taze övgülerle süslerim övgüleri;
O denli güçlüdür ki sessiz düşüncelerim
Sevgim aşar hepsini, lafta kalsa da geri.
Hoşlansan da onlardan laf söylüyorlar diye,
İnan bendeki dilsiz ama gerçek sevgiye.

SONE LXXXVIII (88)

Senin gözünde artık kalmayınca değerim,
Hor görmeye başlayıp küçülttüğünde beni,
Senin yanına geçip kendimle cenk ederim:
Haksızsan da korurum senin erdemlerini.
Eksiklerimi benden iyi bilen olur mu?
Bırak, ben anlatayım senin yerine bir bir
İşlediğim her suçu, gizli her kusurumu;
Beni yitirmek, sana şan ve şeref getirir.
Ben de, doğrusu, bundan elde ederim yarar:
Gönlümdeki aşk dolu düşünceleri sana
Yönelterek kendime verdiğim bunca zarar
Sana iyi gelirse katmerli iyi bana.
Benim sevgim böyledir, varlığım senin hepten:
Her suçu üstlenirim yeter ki haklı çık sen.

SONE LXXVII (77)

Güzellik nasıl eskir, sana gösterir aynan;
Saatin, “Bunca güzel dakikana kıydın,” der.
İzler getirir her boş yaprak senin aklından;
Şu sözleri öğretir işte sana bu defter:
Açık seçik çizgiler göreceksin, bak aynana:
Onlar aklına açık gömütler getirecek.
Güneş saatindeki gölgeler söyler sana:
Hırsızlama yürüyor zaman sonsuzluğa dek.
Bak, senin belleğinde kalmayacak ne varsa
Yaz şu boş sayfalara, yaz da gör: ne bakımlı
Olur düşüncelerin çocuk gibi doğarsa,
Bıraktıkları izler orada kalır saklı.
Bak da saatle ayna zenginleştirsin seni,
Düşünceler kazançla doldursun defterini.

SONE LXXX (80)

Ah, çok bocalıyorum yazdığımda övgünü,
Seni anlatıp duran üstatla yarışmak zor:
Var gücüyle övüyor senin yaygın ününü,
Dilimi bağlayarak bana söz bırakmıyor.
Sendeki değerlerin o engin ummanında
Cılız yelkenliler de, güçlüler de yol alır,
Benim fındık kabuğum hiçtir onun yanında,
Ama senin ufkuna hiç yılmadan açılır.
Beni tutup yüzdürür en sığ yardımın bile
O, senin derin sessiz dibinde ilerlerken;
Ben boraya tutulsam tekneciğim nafile,
Ama o, sapasağlam, mağrur, dik, pupa yelken.
Ben atılsam da kalır o dört başı bayındır;
En kötüsü: batarak çürümem, aşkımdandır.

SONE LXXXIII (83)

Gördüm, resim gerekmez senin güzelliğine,
Resme hiç yeltenmedim seni göstermek için;
Gördüm ya da sandım ki gitmişsin ötesine
Ozanın borcu olan kısır ödemelerin.
İhmalim bu yüzdendir övgünü unuttumsa;
Sen de görebilirsin sapasağlam yaşarken:
Şu yeni tüy kalemler nasıl kalıyor kısa–
Erdemi, hele senin erdemini yazarken.
Suçluluğuma verdin sessizliğimi, iyi,
Çünkü bu dilsizliğim şan getirecek bana;
Susuşum yıpratmamış oluyor güzelliği,
Başkası, can yerine gömüt verirken sana.
O güzel gözlerinin her birindeki canın
Gücünü övemez ki senin çifte ozanın.

SONE LXXXVI (86)

Onun bir kalyon gibi heybetli pupa yelken
Hazinene yönelen görkemli şiiri mi
Düşünceler beynimde fışkırmayı beklerken
Onlara mezar yaptı doğacakları rahmi?
Vurup canıma kıyan, ölümsüzlük katında
Yazmayı hortlaklardan öğrenen dehası mı?
Hayır, ne kendi, ne de gece karanlığında
El uzatan dostları yıpratmaz sanatımı.
Ne ozan övünmeli, ne de onu her gece
Düşünceyle besleyen kara gün dostu hortlak
Ben yenilmişim gibi sessizliğe düşünce;
Onlar gönlüme asla korku saçamayacak:
Gel gör ki cömert yüzün gülmüş öbür ozana,
Güçsüz kalmış şiirim, konu kalmamış bana.

SONE LXXXIX (89)

Bana sırt çevirdinse bir kusurum yüzünden
Anlatayım suçumun nedir aslı astarı;
Bana topalsın dersen aksak yürürüm hemen:
Savunmam, üstlenirim yüklediğin suçları.
Sen sokmak istedin ya beni başka biçime:
Sevgilim, senin bana vereceğin utancı
Ben katmerli yaparım; arzun, doğdu içime,
Tanışıklığı boğup oldum sana yabancı.
Hiç yürümem seninle; dilsiz gibi dururum,
Canım gibi sevdiğim adını anmam artık–
Serde küfürbazlık var; belki boş bulunurum,
Ağzımdan kaçar diye şu eski tanışıklık.
Vuruşurum kendime karşı senin uğruna;
Kimden nefret edersen hiç sevgi duymam ona.

SONE LXXVIII (78)

Esin Perimsin diye, seni çağırdım sık sık,
Şiirime ne güzel yardımlar sağladın da,
Eline kalem alan, bana özendi artık,
Şiirler saçtı senin kanadının altında.
Gözlerin şu dilsize türküler öğretti ya,
Yücelerde uçmayı hem de kara cahile,
Yeni tüyler takarak bilgenin kanadına,
Güçlerine güç kattı katmerli bir görkemle.
Benim yazdıklarımdan en fazla övünç duy sen:
Hepsine sen yön verdin, hepsi senden yaratı;
Başkaları yazınca üslup düzeltmek senden:
Tatlı varlığın süsler onlardaki sanatı.
Ama benim sanatım, tüm varlığıyla sensin:
Beni kara cahilden bilgeye yükseltensin.

SONE LXXXI (81)

Belki ben sağ kalır da yazarım kitabeni,
Belki de sen yaşarsın ben çürürken toprakta;
Anılardan koparıp alamaz ölüm seni
Ben unutulsam bile tüm gözlerden uzakta.
Benim yazdıklarımla adın ölümsüz olur;
Ben bugün ölsem herkes için ölüyüm yarın,
Toprağın bana verip vereceği bir çukur,
Sen gömütte yaşarsın – gözünde insanların.
Sevecen dizelerim anıt olur da sana:
Henüz doğmamış gözler bile okur durmadan,
Yarınki diller övgü sunacak varlığına
Bugün soluk alanlar göçse bile dünyadan.
Sonsuz yaşayacaksın kalemimin gücüyle,
Gireceksin her ağza, her soluğa, her dile.

SONE LXXXIV (84)

Daha ne diyebilir en güçlü anlatanlar,
Sen işte yalnız sensin diye övünce seni;
Dünyada kimde bunca birikmiş güzellik var,
Kim bulabilir senin örneğini, eşini?
Biraz ün sağlamazsa anlattığı insana,
Kalem fukaralıktan bir deri bir kemiktir;
Hikâyeni kâğıda geçiren yazar, sana
Sen işte sensin derse, yazdığını yüceltir.
Sende ne yazılıysa suret çıkarsın ondan,
Bozmaksızın doğa’nın ortaya koyduğunu;
Bak, bu eş nasıl verir onun sanatına şan:
Her yerde hayranlıkla izlerler üslubunu.
Güzel nimetlerine sen leke sürüyorsun:
Övgüye çok düşkünsün, değer düşürüyorsun.

SONE LXXXVII (87) [1]

Hoşça kal! Değerin çok yüksek, tutamam seni,
Biliyorum kendine ne paha biçtiğini;
Özgürlüğe kavuştun alıp değer belgeni,
İptal ettik sendeki hakkımın senedini.
Nasıl tutarım seni, sağlamadan iznini,
Neyim var hak edecek senin zenginliğini,
Bu eşsiz armağana kim layık görür beni?
Bana verilmiş berat, dönüp buldu vereni.
Sen vermiştin kendini, bilmeden değerini
Ya da bana vermekle hata işlediğini,
Bir yanlış anlamanın sonucu hediyeni;
Ama, o yine buldu hatayı düzelteni.
Sen benimdin: rüyanın görkemleriyle doldum.
Ben, uykuda sultandım, uyanınca hiç oldum.

SONE XC (90)

Hemen nefret et benden nefret etmek istersen,
Tam şimdi, dikilirken dünya benim karşıma;
Beni ezmek isteyen talihe destek ol sen,
Ben yere yıkıldıktan sonra artık hiç vurma.
Ah, yapma, son bulunca üzüntüsü gönlümün;
Üstesinden gelmiştim, bıçak vurma yarama,
Fırtınalı geceyi izleyen yağmurlu gün
Gibi üstüme çökme, zaferi oyalama.
Son bırakan sen olma beni bırakacaksan,
Kıymadan bana başka nice bücür üzüntü,
Sen başlangıçta gel ki tadayım ta en baştan
Şu talihin gücünde her ne varsa en kötü.
Şimdi yaman görünen başka ufacık dertler
Senden yoksun kalışım yanında hiçe iner.

[1] Shakespeare, öteki sonelerinden değişik olarak, bu sonedeki ilk 12 satırın 10’unu -ing takısıyla bitirmiştir. Aslında, bu -ing takıları tam kafiye sayılmaz. Çeviride, Shakespeare’e sadık kalarak, aynı yaklaşımla, ilk 12 satırı –ni ile bitirdim.