SONE 16 - 30

Eserin Adı: Soneler
Yazar: William Shakespeare
Çeviren: Talât Sait Halman

SONE XVI (16)

Acaba neden: daha güçlü yol bulamaman
Savaşmak için Zaman denen kanlı zalimle?
Ve çürümemen neden; başka bir kutlu yoldan
Değil de yalnız benim kısır dizelerimle?
Şimdi en mutlu çağın doruğu senin yerin;
Bak, can atıyor nice el değmemiş bahçeler
Erdemle sana canlı çiçekler vermek için:
Bu düzmece eşlerden sana çok daha benzer.
Ancak yaşam düzeltir yaşam çizgilerini;
Zamanın kalemi, toy kalemim can katamaz
Ve iç değerlerinle, dış görkeminle seni
Yansıtıp insanların gözünde yaşatamaz.
Varlığını sebil et: sana kalır varlığın;
Kendi elinle çiz ki sürsün bahtiyarlığın.

SONE XIX (19)

Aslanın pençesini körlet, Zaman ejderi,
Doyur dünyayı kendi yavrusunun canıyla;
Kaplanın çenesinden sök o keskin dişleri,
Alevlerden dirilen ankayı yak kanıyla;
İstersen kasırga ol, şen mevsimleri karart,
Rüzgâr kanatlı Zaman, yap aklına eseni,
İstersen dünyayı yık, güzel yüzleri sarart,
Ama en kalleş suçtan alıkoyarım seni:
Sevgilimin yüzünü saatlerinle oyma,
Köhne kalemin onu boğmamalı çizgiye;
Sürüp giderken sakın çirkin izini koyma
Sonraki insanlara güzellik kalsın diye.
Geçkin Zaman, yapsan da en şom kötülükleri,
Şiirimde sevgilim sonsuz yaşar dipdiri.

SONE XXII (22)

İnandıramaz aynam yaşlandığıma beni,
Değil mi ki doğdunuz aynı gün gençlikle sen;
Ama örtünce vaktin kırışıkları seni
Medet umarım ömrüm bitsin diye ecelden.
Varlığına o eşsiz güzelliği giysen de
Gönlümün urbasından başka şey giyemezsin.
Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende:
Demek ki bana göre yaşlısın diyemezsin.
Onun için, sevgilim, kendine bakman gerek,
Nasıl ki ben bir hiçim bakmak dururken sana,
Yüreğin bende diye üstüne titreyerek
Olmuşum yavrusunu esirgeyen bir ana.
Gönlüne bel bağlama gönlümü yok edersen,
Geri almak yok diye onu verdin bana sen.

SONE XXV (25)

Yıldızların gözdesi olanlar övünsünler
İkballe, iktidarla, alımlı unvanlarla;
Kader vermediyse de bana böyle bir zafer.
Mutluyum en saydığım beklenmedik şanlarla.
Hükümdar gözdeleri ne güzel yaprak açar;
Güneşteki kadife çiçeğidirler ancak:
İçlerinde gömülü kalır kibirler, şanlar,
Çünkü kaş çatıldı mı her görkem yok olacak.
Savaşlarda gücüyle ün salan bir kahraman
Bin zafer kazansa da düşmeyegörsün bir kez,
Adı silinir şeref defterinden o zaman,
Mertlik destanı artık anılarda süremez.
Ben sevdim, sevildim ya; hepten mutlu yaşarım;
Yoldan çıkartılamam, ne de yoldan şaşarım.

SONE XXVIII (28)

Nasıl dönüp geleyim bedenim dinç, gönlüm şen?
Dinlenmek nimeti hiç nasip olmaz ki bana?
Günün cefası, huzur sağlayamaz geceden:
Gün gecenin, gece günün kıyar canına.
Kanlı bıçaklı iki düşman değiller sanki,
El ele verip bana başlarlar işkenceye:
Biri hep işe koşar, hep sızlanır öteki
Çalışmak beni senden uzaklaştırdı diye.
Günü hoş tutmak için “Sevgilim parlak” derim,
“Aydınlatır gökleri bulutlar kararmışken.”
Yağız yüzlü geceyi över, diller dökerim:
“Yıldızlar kör olunca sevgilimdir nur döken.”
Ama gün, işte her gün çilemi uzatıyor;
Gece, işte her gece derdime dert katıyor.

SONE XVII (17)

Hiç kimse inanır mı şiirime ilerde
Yazarsa baştan başa senin gerçek övgünü?
Tanrı bilir, şiirim varlığım gizler de
Şimdi bir mezar gibi örter eşsiz yüzünü.
Anlatsam gözlerinin güzelliğini bir bir,
Sayıp değerlerini tüketsem sayıları,
Bir gün derler ki “Ozan yalancı mıdır nedir,
Dünyadaki yüzleri okşamış mı ki tanrı?”
Solgun tomarlarımı hor görerek yererler
Gerçeği az, lafı bol bir bunak diye bir gün:
Hakkın olan övgüye ozan saçması derler
Ve şişirme sözleri antika bir türkünün:
Ama yetiştirirsen bir yavru o günlere,
Yavrunla, şiirimle yaşarsın iki kere.

SONE XX (20)

Yaradan, kadın yüzü çizmiş sana eliyle,
İstek dolu sevgimin efendisi dilberi;
İnce kadın yüreğin öğrenmemiştir hile,
Bilmez kadınlardaki kancık döneklikleri;
Gözlerin daha parlak, kahpelikten yoksundur,
Neye bakarsa baksın altın yaldız kaplatır;
Erkeklerin en hoşu, en hoş şeyler onundur,
Erkekleri büyüler, kadınları çıldırtır.
Seni yaratmış olsa kadın olarak önce
Yaradan bile çılgın bir sevgi duyacaktı,
Ama bir hiç uğruna bir fazlalık verince
Varlığına doymaktan beni yoksun bıraktı.
Erkeklikle yaratmış kadınlar için seni,
Sen sevgimi al, onlar sömürsün hazineni.

SONE XXIII (23)

Bir acemi oyuncu nasıl beceriksizse
Sahnede korkusundan donakalmış dururken
Nasıl fazla duyguya kapılınca bir kimse
Zayıflarsa yüreği gücünden kudururken,
Benim de bu korkuyla güvensizlikten işte
Sevgi törenindeki duam aklımdan çıkmış,
Sevgimin gücü beni paramparça etmiş de
Aşkın bütün yükünü omuzlarıma yıkmış.
Öyleyse kitaplarım söylesin güzel sözler,
Sussun dilli gönlümün dilsiz laf ebeleri,
Onlar sevgi dilenir, ama bir çıkar bekler;
Gönlün sözü, bollukta hepsinden çok ileri.
Sessiz aşk ne yazmışsa onu oku ve öğren,
Aşkın ince aklıdır gözlerle duyup bilen.

SONE XXVI (26)

Sevgimin sultanı ben kul oldum işte sana,
Erdemin güçlendirdi benim görev duygumu;
Gönderdiğim bu yazı, elçilik yapsın bana,
Bir zekâ gösterisi değil, hizmet belgem bu.
Böyle yüce görevi zavallı aklım belki
Anlatamaz da doğru dürüst, cılız gösterir,
Ama sendeki ruh ve düşün öyle güzel ki,
Umarım, işte onu bana çırçıplak verir.
Uğur doğar yazgımı yönelten yıldızlarda,
Talihim başlayarak yaver gitmeye yine,
Yırtık pırtık sevgime giyim kuşam sağlar da
Layık gösterir beni senin iyiliğine.
Bir gün övüneceğim sevdiğim için seni,
O güne dek görünmem sınarsın diye beni.

SONE XXIX (29)

Düşünce insanların ve kaderin gözünden
Aforozlular gibi, yapayalnız ağlarım;
İrkilir sağır gökler çığlıklarım yüzünden,
Bahtıma lanet okur, yüreğimi dağlarım;
Talihi yaver giden herkese gıpta eder,
Şu denli güzel olsam, dostlarım olsa derim;
Şunda sanata, bunda dehaya içim gider,
Oysa solda sıfırdır yapmak istediklerim;
Kendimden iğrenirken aklım sana doğrulup
Gönlüm kara dünyayı gerilerde bırakır,
Gün doğarken yükselen bir tarlakuşu olup
Cennet kapılarında kutsal ezgiler şakır;
Öyle bir servettir ki sevgini anmak bile,
Sultanlarla yer değiş deseler de nafile.

SONE XVIII (18)

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:
Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,
Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:
Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,
Ve sık sık kararır da yaldız düşer yüzünden;
Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak
Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;
Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,
Güzelliğin yitmez ki, asla olmaz ki hurda;
Gölgesindesin diye ecel caka satamaz
Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:
İnsanlar nefes alsın, gözler görsün, elverir,
Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.

SONE XXI (21)

Ben, başka bir ozanım. Öbür manzumeciler
Boyalı güzel görür, kalemi alır ele,
Göğü tutup onunla yazdıklarını süsler,
Her güzeli benzetir kendindeki güzele.
Hem de ne şatafatlı teşbihler, çifter çifter:
Güneşle ay; toprağın, denizin cevherleri,
Nisan tomurcukları, nice bulunmaz şeyler,
Yeryüzünü kuşatan o cennet çemberleri…
Ben, gerçeği yazarım, benim sevgim gerçek ya:
İnan olsun, sevgilim, güzellerin güzeli,
Ana yavrusu gibi, pek parlak olmasa da,
Gökyüzünde yanan o altın kandil misali…
Onların boş lafları olamaz benim işim:
Satacak değilim ki, niçin övecekmişim.

SONE XXIV (24)

Gözlerim ressam oldu senin güzelliğine,
Kalbimin levhasına nakşetti görüntünü
Bedenim de çerçeve oldu senin resmine–
Derinlikle güçlendi sanatın en üstünü.
Göreceksin, ressamın ustalığı nasılmış:
Gerçek yüzünü çizmek, olur ancak bu kadar.
İşte resmin kalbimde başköşeye asılmış,
Sergimde pencereler göz nurunla ışıldar.
Gözler, başka gözlere ne iyilik etti, bak:
Benim gözlerim çizdi senin güzelliğini;
Seninkiler gönlüme pencereler açarak
Güneşi soktu – coşsun, gözlesin diye seni.
Ama kurnaz gözlerin sanat yeteneği az:
Sırf gördüğünü çizer, yüreği tanıyamaz.

SONE XXVII (27)

Yorgun argın, alırım yatağımda soluğu:
Yatak, yol yorgununa en hoş dinlenme yeri,
Ama bu sefer başlar aklımın yolculuğu,
Kafam çırpınır gövdem bitirmişken işleri;
Depreşen duygularım gurbet elden o zaman
Sana varmak isteyip uğrunda hacca çıkar,
Baygınlaşmış gözlerim açıldıkça durmadan
Sırf körlerin gördüğü karanlıklara bakar:
Hiç değilse ruhumda düş kuran bir göz var da
Görmeyen bakışıma senden hayal getirir,
Hayalin karanlıkta elmas gibi parlar da
Korkunç geceyi süsler, ona taze yüz verir.
Gündüz bedenim, gece aklım huzur bulamaz,
Gövdeyle baş senden de benden de kurtulamaz.

SONE XXX (30)

Bazen geçmiş günlerden kalanları anarım
Bir araya gelince hoş sessiz düşünceler;
Aradığım şeylerin yokluğuna yanarım,
Gönlümü yitenlerle çektiğim yaslar deler:
Yaş bilmeyen gözlerim boğulur da yaşlara
Ölüm gecesindeki sevgili dostlar için,
Depreşir yüreğimde nice kapanmış yara,
Yitip gitmiş yüzlere inlerim için için.
Geçmiş yaslar yeniden beni yürekten vurur,
Acıları saydıkça bir bir, içim kan ağlar;
Gönlüm eski dertleri anıp çile doldurur,
Borcum bitmemiş gibi yine keder borcum var.
Ama, sevgili dostum, seni andım mı yeter:
Bütün yitenler döner, bütün acılar biter.